Ortadoğu’da bugünkü siyasi koalisyonların haritasına bakılırsa, aceleyle planlanmış gibi görünmektedir. Geleneksel müttefikler düşmanlık konumundalardır. Dün birbirlerini siyasi olarak tanımayı ret eden ülkeler arsındaki normalleşme oldu bitti haline gelmektedir, hatta bazı ortak rakiplere karşı bu ülkeler ittifak içindedir.

Türkiye’nin hem İran hem Rusya ile ilişkisi, gelecekte devam etmesi objektif temellere dayanmayan ve bir acil durum ilişki olarak değerlendirebilir. Ne tarihsel sabitler ne de bölgede ortak stratejik çıkarlar üzerine kurulan bir ilişkidir.

Türkiye ve İran arasındaki ilişkinin karışıklığı bellidir. Siyasal İslam hareketlerini kendi taraflarına kutuplaştırmak için bir yarış halindeler. 2011’den beri devam eden Suriye savaşı sürecinde bu iki ülke karşı taraflarda durdu.

İran tüm imkânlarıyla Suriye hükümetini destekledi, diğer yanda Ankara, Beşar Esad’ın muhaliflerinin yanında durdu. İran’ı, Suriye hükümetini mezhepsel bir bakış açısıyla desteklemekle suçlayan Türkiye, 2017 başlarında Rusya ile yakınlaştı ve bu iki ülke tarafından İran ile beraber Astana zirvesi yapıldı, o andan beri en büyük kaybeden Türkiye’dir.

Sosyal yapısından dolayı özerk idare edilen bölgede Türkiye’nin varlığı kabul edilmemesine rağmen bu bölgenin bazı kısımlarını elde etmek amacıyla Türkiye, her seferinde bir muhalefet kalesinden vazgeçmek zorunda kalmaktadır. Bu nedenle bu bölgeye ilişkin Türkiye-Rusya takaslarında Ankara tamamen kaybetmektedir.

İran’a uygulanan Amerika yaptırımlarını ret eden Türkiye’nin bu duruşu Washington’u kışkırtı ve dolaysıyla Ankara’nın ödediği bedel arttı. Bu nedenle Washington F-35 uçak anlaşmasını askıya aldı. Ankara’ya daha önce benzeri görülmemiş yaptırımlar uygulandı, özellikle 2017’de Rusya ile dünyadaki en gelişmiş S-400 uçaksavar füze anlaşmasını yaptıktan sonra ve bu füzeler 2019’da teslim alındı.

ABD’nin tüm ihracat lisanslarını yasaklaması, Türk savunma sanayi yetkililerinin Amerika’ya vize kısıtlaması, mal varlıklarının dondurulması yaptırımlardan bazılarıdır. Aynı zamanda Washington’un, Türkiye tarafında terör listesinde yer alan PKK’in Suriye kanadı olarak görülen Suriye Demokratik Güçleri’ne verdiği destek arttı.

Bununla beraber Irak’ta yeni gelişmeler vardır. İran ile Amerika (Amerika liderliğiyle 5+1) arasındaki nükleer bir anlaşma olasılığından dolayı varlığına ilişkin tehdit hisseden İran yanlısı gruplar tarafından bölgedeki İran müttefikleri hedef alınabilir, özellikle bu potansiyel anlaşma bu gruplara bir tehlike teşkil edecekse. Son yıllarda Türkiye İran’ı tuttuğundan kaynaklı, İran yanlısı gruplar Ninova kentindeki Türk ordusuna ait bir askeri üssünü hedefe aldı, bu da diğer Irak kentlerinde yer alan Türk üslerine yönelik saldırıya yol açabilir.

Ortadoğu bölgesinde olağanüstü duruma yatırım yapmakla, Osmanlı İmparatorluğu’nun ihtişamını tekrar canlandırmayı deneyen Türkiye, bölgede halk ve hükümetlerin muhalefetiyle karşılaştı. Ondan sonra bölgesel durumunu kurtarmak amacıyla Rusya’ya güvenmeye karar verdi, ama yine başarılı olamadı. Şimdi de Türkiye geleneksel ittifaklarına geri dönmek zorundadır.

Ankara, Arap ülkeleriyle özellikle Suudi Arabistan, Mısır ve daha az ölçüde Birleşik Arap Emirlikleri ile önceden dondurduğu ilişkilerin buzunu erittirmeyi istemektedir. Yukarıda adı geçen ülkelerde yasaklı Müslüman Kardeşler ve bir dizi dini akıma verdiği destekle ilgili endişeleri yatıştırmak yönünde Türkiye olumlu sinyaller verdi. Bu ülkeler ile güven veren bir ilişki inşa etmek ve yeni aşamaya uyum sağlamak için Müslüman Kardeşler hareketine bağlı olan medyaların söylemini değiştirmek istedi.

Ankara, yıllar önce İsrail ile gergin bir ilişki yaşadıktan sonra, bu ilişkiyi onarmak için adımlar atmıştı. Bu da geleneksel ilişkilerine dönmek ve bölgede kabul edebilen rolünü oynama çabasıdır. Arap Baharı adıyla tanınan dönemde Türkiye hükümetinin hayal ettiği ütopik projelerden sonra Rusya ile bir yakınlaşma yaşandı, bu yakınlaşmanın sonucunda Türkiye NATO’daki emsallerinden ve Arap okyanusundan uzaklaştı, bölgedeki büyük güçlerle bir anlaşmazlık sarmalına girdi.

Türkiye’nin NATO ile, özellikle ABD ile tarihsel uyumundan vazgemesi ve Rusya ile ittifak kurmayı tercih etmesi açısından kayıp ve kazançları değerlendirilse, gerçekler bu durumun devamının imkânsız olduğunu ispat eder. Bu nedenle Türkiye hükümetinin iki kamp arasından birisini seçemesi doğaldır. Sonra geleneksel ittifaklarına geri dönmekle şimdiki statüsünü sona erdirecektir. Böylece siyasi ve askeri dengelerin ışığında olağan bölgesel rolüne dönecektir.


هل أعجبك المحتوى وتريد المزيد منه يصل إلى صندوق بريدك الإلكتروني بشكلٍ دوري؟
انضم إلى قائمة من يقدّرون محتوى الحل نت واشترك بنشرتنا البريدية.