On yıl önce Suriye’de halk protestoları yaktığı ateş söndürülmedi, tam tersine bölgenin her tarafını kapladı, eski ittifaklar değiştirildi ve yeniden bazı ittifaklar kuruldu, güç denkleminde ise yeni etkili güçler arenada yer aldı.

Geçen yıllarda bölgenin siyasi ve kültürel nabzını oluşturan Bağdat, Şam, Beyrut ve Kahire güç denkleminin dışında kalmış hale geldi ve etkili kararlar uygulama imkanı artık başka tarafların elline geçmektedir.

The Times bir raporuna göre Ortadoğu’nun gündeminde bulunan en önemli ülkeler İran, Suudi Arabistan, Türkiye ve İsrail’dir.

Paradoks olan şudur Suriye başkanı Beşar Esad ne kadar güçsüz, kaderi ona destek veren ülkeler ile (Rusya ve İran) bağlı olsa da hala sarayındadır ve bundan başka her şey değişti.

Bölgede on yıllarca süren diktatörlükten kurtulursa, İslami demokrasinin örneği olarak adı geçen Türkiye, savaş başladığında tüm ağırlığı muhalefeti desteklemek amacıyla kullandı.

Ama IŞİD başlamasıyla ve Kürtlerin yükselişiyle, Ankara yerel olarak despotizme meyilli davrandı, dolaysıyla bugün Batı ve Ortadoğu’da birçok hükümetler tarafından dışlanır hale gelmiştir.

AKP eski vekili ve Berlin’deki Uygulamalı Türkiye Araştırma Merkezinde üye olan Suat Kınıklıoğlu şunu anlattı: Türkiye uluslararası arenada güçlü olduğunu sanmam, artık bölgeye ilham veren bir kaynak olarak sayılmaz. Ona, doğu Batı ve Slavlar ile uyuşmayan bir ülke gibi bakılır ve kendi görüşlerini kabul ettirmekte zorlanmaktadır.

Savaş başladığında Suriye muhalefetinin bazı kollarını destekleyen, ama yurtiçindeki devrimi bastırmaya çalışan Suudi Arabistan, bölgede daha etkili bir rol almak amacıyla bazı yerel reformları gerçekleştirmesine rağmen eskiden daha otoriter davranmaktadır.

Veliaht prens Muhammed bin Selman Sünni İslam arenasında (Müslüman Kardeşler ‘in yeri olmasa bile) Türkiye’nin yerini almakla Suudi Arabistan’ı yeni bir merkeze dönüştürmek için yarışmaktadır.

İran’a gelirsek Irak, Suriye ve Lübnan’daki milisleri desteklemekle, yıkılmış Suriye’de altyapı sözleşmelerini elde etmekle ve Suriye’deki kaosu kullanarak Akdeniz kıyılarına çıkan yol boyunca nüfuzunu genişletti.

İran tarafından desteklenen ve 40 sene önce İsrail tarafından Lübnan sınırını aşmak için bahane olarak kullanılmış Hizbullah, milislerini İsrail ile açtığı yeni bir cepheye taşıdı ve Golan tepesinden atış mesafesine birimleri yerleştirdi.

Bu korkunç askeri haritaya rağmen, en karlı çıkan İsrail oldu, bundan on yıl önce Ortadoğu’yu İsrail yanlısı ve İsrail karşıtı olarak ikiye bölen dava Filistin davasıydı.

Suriye savaşının başlamasıyla ve alanda İran’ın yükselişiyle beraber yeni bir bölünme şekli oluştuğu görüldü, o da Şii-Sünni ayrımıdır. İran ile Suudi Arabistan arasındaki rekabet  daha yoğunlaşmaktadır. Bu da Arap ülkelerinin İsrail’e doğru yönelme nedeni oldu, çünkü ortak düşmanlarından korkuları aralarındaki düşmanlıktan daha etkiliydi.

Bu durumdan doğan soru şudur, İsrail bu olaylara dayanarak Arap hükümetler ile pragmatik ittifaklar yerine Arap halkını kazanabilecek mi?


هل أعجبك المحتوى وتريد المزيد منه يصل إلى صندوق بريدك الإلكتروني بشكلٍ دوري؟
انضم إلى قائمة من يقدّرون محتوى الحل نت واشترك بنشرتنا البريدية.