Geçen Ocak ayı başında düzenlenen Al-Ula zirvesi sonucu olarak: bölgesel ilişkilerde canlanma, Suudi Arabistan- Birleşik Arap Emirlikleri- Mısır- Bahreyn ekseni ile Türkiye- Katar ekseni arasında yakınlaşma nedeniyle, Körfez uzlaşmasının Suriye dosyası üzerinde olumlu etkileri olabileceği bekleniyor.

 Körfez ülkeleri arasında üç yıl süren husumetten dolayı Suriye muhalefeti ikiye bölündü, sayısız siyasal ve örgütsel anlaşmazlıklar yaşandı. Muhalefetin her iki yanı, kendi siyasi kurumu ya da parti merkezi belli bir ülkede konumlandığı  için ve kendi üyelerinin ikamet ettikleri ülkeye göre iki eksenden(Türkiye-katar ekseni, Suudi Arabistan- Mısır- Arap Birleşik Emirlikleri ekseni) birisini tercih etmek zorunda kaldı.

Suriye dosyası üzerinde körfez anlaşmazlığının etkisine dair görüşler farklıdır, çünkü 2017 yazından beri Suriye denklemlerinde büyük değişiklik görüldü. Bazıları bu anlaşmazlığın olumsuz etkisi yüzünden Türkiye ve İran tarafından bölgesel projeler yürütüldüğünü söylüyor. Diğer taraftan bazı gözlemcilere göre; körfez ülkelerinin Suriye’de etkin bir rolü olmadığı için daha az gergin, uluslararası ve bölgesel anlaşma formüllerine yol açıldı, çünkü bu husumetten önce Suriye’deki durumu askerileştirme yönünde rekabet içinde bulunan Suudi Arabistan ve Katar vardı. 

Belki de bir Arap rolünün olmadığı ve sadece Türkiye veya Rusya yoluyla etkili olmaya çalışılan bu süreç, hasım tarafları siyasi çözüm etkileri üzerinde olumsuz bir rol almamak yönünde teşvik etmiş olabilir. Özellikle bu husumetten kaynaklanan çekişmeler, İran ve Türkiye’nin birçok konuda(Libya, Yemen ve Suriye gibi) kendi bölgesel planlarını ortaya çıkarmasına neden olduktan sonra.

Prensipte, körfez ülkeleri Suriye’deki etkilerini belirlemeden önce, aralarındaki meseleleri düzenleme ihtiyacı bulunuyor.  Yine de Arap ülkelerinin rolünün etkileyeceği  konular tahmin edilebilir.  Konulardan en önemlisi Suriye’deki İran nüfuzuna karşı durmak, terör örgütleri ile mücadele, ve BM kararının çıktılarını uygulamaktır.

Astana’da başlayan Türkiye- İran yakınlaşması, katar ile Türkiye arasındaki ittifak, ve aynı zamanda Katar’ın desteğe ihtiyaç duyduğu dönemde İran’a yaklaşması, Katar’ı Suudi Arabistan eksenini bir adım geriden desteklemeye yönlendirecektir. Suudi Arabistan’ın çabaları, Rusya ve Batının, İran nüfuzunu kısıtlama isteğiyle aynı noktada buluşuyor. Bu çabalar, Al-Ula zirvesinin nihai bildirisinde açıklanmıştır.

Terör ile mücadele dosyası iki taraf arasında en uyumlu konu olacaktır, ama bu mücadelenin uluslararası koalisyonla birlikte ve bir Arap caydırıcı gücü olup olmayacağının kesin bir şekilde belirlenmesi gerekiyor.

Katar, Suudi Arabistan’ın hiçbir diplomatik veya saha hamlesine karşı  çıkmayacaktır, ancak Suudi dışişleri bakanlığı tarafından Al-Ula zirvesinden kısa bir süre sonra, müzakere komisyonunun  çalışmaları askıya alması, anlamı ve zamanlaması anlaşılmayan bir adım ve düşündürücü bir konudur . Bu, Suudi rehberliği, katar onayıyla birlikte Riyad Konferansında oluşturulan muhalefet yerine daha geniş, temsilci, oylama ve nüfuz açısından kontrol edebileceği yeni bir muhalefet  organize edebileceğini gösteriyor.

Aynı zamanda Ankara’dan bir yeşil ışık bekleniyor ki Ankara kendisi de muhalefeti ve ona bağlı tüm kurumları yeniden yapılandırmak için uygun bir fırsat beklemektedir. Bunlar aynı zamanda askeri organizasyonlar  için de geçerlidir.

Körfez uzlaşması etki değerlendirmesinde  mevcut olmayan, mevzuya  gelince yeni Amerika başkanı Biden yönetimi tarafından henüz belli bir tutum  alınmadı.

Beyaz saray geçiş döneminde olduğu için, Washington’un önümüzdeki günlerde dış politikası açık bir şekilde belirlenmiş değil. Basın raporlarına göre; Biden yönetiminin Türkiye’ye ve  Körfez ülkelerine karşı sert bir tutuma sahip olduğundan bahsediliyor. Yine de Washington’un bu bağlamda potansiyel hareketleri tahmin edilememektedir.

هل أعجبك المحتوى وتريد المزيد منه يصل إلى صندوق بريدك الإلكتروني بشكلٍ دوري؟
انضم إلى قائمة من يقدّرون محتوى الحل نت واشترك بنشرتنا البريدية.