Bir Türkçe deyim derki: “Yağmur yağarken küpleri doldurmalı”. Görünüşe göre Ankara, Türkiye’nin kaybettiği Osmanlı şanını geri kazanma fırsatı bulduğu Arap Baharı’nın başladığı 2010’un sonunda, bu deyimi takip etmeye karar verdi.

Suriye Savaşı 2011’de, Türkiye’nin emellerine ulaşmak için bir yol sundu. O zaman başbakan ve şimdi cumhurbaşkanı olan Recep Tayyip Erdoğan, Suriye’yi arzuladığı hedefe ulaşmanın giriş kapısı haline getirmeye çalıştı.

Ankara, o sırada, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) 2002’de iktidara gelmesinden bu yana ekonomik refahının zirvesini yaşıyordu. Suriye’deki mezhep kutuplaşması fiili savaşlara döndüğünde “küpleri doldurma” fırsatını yakalayarak İran’ın genişleyen eksenine karşı yönelen çabalara liderlik etmeye çalıştı.

Türkiye, Suriye Savaşı’na çok fazla çaba harcadı ve Suriye devlet başkanı Beşar Esad rejimine ve müttefiklerine karşı çıkan ülkelerin başını çekti. Türk Ordusu, Kasım 2015’te Suriye’deki askeri müdahalelerinden biri sırasında, Rus Su-24 uçağını düşürdü. Bu olay ve devamında yaşananlar, Türkiye’nin Suriye’ye nasıl müdahale edeceğini şekillendirmesi için bir dönüm noktası oldu.

Bu olaydan sonra Moskova, Rusça resmi bir açıklama yaparak Türkiye cumhurbaşkanını Rus uçağını düşürdüğü için özür dilemeye zorladı.

Diğer yandan ABD, Suriye muhalif güçlerini desteklemek için devam eden programlarını durdurdu ve bu durum Ankara’nın doğan boşluğu doldurmak için yeni bir fırsat bulmasına yol açtı. Suudi Arabistan, kendini Yemen’deki savaşına, Katar ile çatışmasına ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman’ın zorladığı ülke içi gelişmelere adadığından dolayı, Türkiye cumhurbaşkanının B planına geçmekten başka seçeneği kalmadı. Bu, Putin ile yeni bir ittifakın zorunluluk haline geldiği bir yerde, her iki güç arasındaki derin farklılıklara rağmen yeni uyumlu bir evlilik anlamına geliyor.

Bu yeni gerçeklik, Ankara’yı Rusya ve İran’ın önderlik ettiği, daha sonra “Astana Süreci” olarak adlandırılan, askeri ve siyasi çabanın bir parçası olmaya zorladı. Daha sonra bu çaba, Suriye’nin birkaç şehrinde meydana gelen birçok gerilimi azaltma ve ateşkes anlaşmalarıyla sonuçlandı. Buna göre, Suriye muhalifleri Lazkiye, Hama ve İdlib kırsalının yanı sıra Halep ve Şam kırsalı dahil olmak üzere birkaç (güçlü) kalesini Suriye hükümetine devretti. Ayrıca Ankara, Kuzey Doğu Suriye’deki Özerk Yönetime ait bölgelere müdahale etmesine izin verilmesi ve Kürtlerin rol aldığı herhangi bir yerel yönetimi engellemek karşılığında ülkenin ana karayollarını yeniden açmaya çalıştı. Bu daha sonra Türkiye’nin, Şam’daki Esad rejimini devirme konusundaki başarısızlığının da ardından, Suriye’deki çabalarının ana hedefi haline geldi.

Ankara, 2016’da başlattığı “Fırat Kalkanı” operasyonuyla Azez, Cerablus ve el Bab’ın kontrolünü ele geçirdi ve Suriyeli silahlı muhalif grupların iş birliği ile birlikte Özerk Yönetim projesini, ilk olarak Akdeniz’e ulaşan zorunlu yolu kapatarak ve küresel bir varlık oluşturarak engelleyebildi. Bunu 2018 yılında Özerk Yönetim bölgelerinden biri olan Afrin şehrinin Türkiye ve Suriyeli müttefikleri tarafından ele geçirildiği “Zeytin Dalı” operasyonu izledi. Ardından 2019’da “Barış Pınarı Harekâtı” ile Türkiye, Rasüleyn ve Tel Abyad şehirleri arasındaki bölgenin kontrolünü ele geçirdi. Böylece, Suriye’nin üç ana Kürt bölgesinin bağlantısını kesti ve Suriye-Türkiye sınır bölgelerinin çoğu Suriyeli muhaliflerin kontrolünde kaldı.

Amerika’nın bütün uyarılarına rağmen, 2017’de Rusya’nın en iyi füze savunma sistemi S-400’ü satın almak için Rusya ile büyük bir anlaşma yaparak Amerikan müttefikine karşı isyan eden Türkiye, Moskova ile ilişkisini derinleştirdi. Bu Amerikalıların ciddi tepkisi ile sonuçlanarak Aralık 2020’de CAATSA (Amerika’nın Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşı Koyma Yasası) kapsamında ABD Yaptırımlarına yol açtı.

2015 ve 2020 yılları arasında değeri %150’den fazla düştüğü için bundan en çok Türk lirası zarar gördü. Türk lirası, 2005 yılında altı sıfırı kaldırarak gerçekleştirdiği büyük reformdan bu yana en düşük değerinde. Bugün 1 ABD doları 8.50 Türk lirası değerindedir.

Türkiye ekonomisindeki gerilemenin ve AKP iç politikasının sonuçları ile 2019 yılında Türkiye’de yapılan belediye seçimlerinde iktidar partisinin İstanbul ve Ankara dahil AKP’ye bağlı büyük belediyeleri bile kaybetmesi doğrudan bağlantılıdır.

Türkiye cumhurbaşkanı, 2016 başarısız bir darbe girişimine maruz bırakan ve 1999’dan beri ABD’de bulunan İslamcı muhalif Fetullah Gülen’i Ankara’ya teslim etmeyi reddettiği için ABD’yi suçluyor.

Washington ayrıca, Ankara’nın güçlü karşı çıkışına rağmen, Türk ordusunun 80’li yıllardan beri çatışma içinde olduğu Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) bir parçası olarak gördüğü Suriye Demokratik Güçlerine yönelik askeri desteğini “İslam Devleti” ne karşı savaşında sürdürdü.

ABD’nin, Türkiye Savunma Sanayii’ne yönelik son yaptırımları, Ankara’yı F-35 programına katılımı önce askıya alınıp sonra programdan çıkarmasının ardından gerçekleşti. Bu, Washington’un Ankara’nın Moskova ile ittifakını sürdürmesini önlemek ve Batı müttefiklerinden olan ABD ile stratejik ilişkilerini yeniden kurması için yürüttüğü baskı kampanyasının bir parçası olarak Rusya savunma sistemi tarafından hedef alınabileceği ve NATO sistemlerini etkileyebileceği konusunda korku yarattı.

Washington, Ankara ve Moskova’nın Libya ve Azerbaycan konularında çatışan çıkarlarının yanı sıra Ankara’nın El-Kaide üyesi “Heyet Tahrir el-Şam”(Şam Kurtuluş Heyeti) da dahil olmak üzere terörist grupların ortadan kaldırılmasına yönelik yükümlülüklerini yerine getirmediği İdlib başta olmak üzere, Ankara taraftarı grupların kontrolü altında bulunan şehirlerdeki Türkleştirme çabaları gibi mevcut durumların Rusya ile Türkiye arasında yarattığı karşıtlıklar üzerinde kumar oynuyor.

Türkiye Cumhurbaşkanı, “Barış Pınarı Operasyonu” için kendisine “yeşil ışık” yakan eski ABD başkanı Donald Trump ile olan dostane ilişkisinden faydalanmıştı. Ancak yeni seçilmiş olan ABD başkanı Joe Biden ile ilişkisi aynı olmayabilir. Nitekim, Biden seçilmeden kısa bir süre önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı “zalim” olarak adlandırmış ve Türkiye muhalefetini destekleme çağrısında bulunmuştu.  Türkiye cumhurbaşkanının, yaklaşmakta olan ülke içi reformlar ve İsrail ile uzlaşma girişimleri hakkındaki konuşması, bir sonraki ABD başkanı dönemine hazırlıklarından biri olarak yorumlanabilir.

Türkiye’nin, güney sınırında Kürt liderliğindeki bir hükümetin varlığını önleme konusunda Suriye’de Rusya ile ittifakından elde ettiği kısmi başarıya rağmen, Rusya’nın çıkarına dayalı olarak Suriye savaşına müdahil olması daha büyük ekonomik kayıplar yaşamasına yol açtı. Suriye savaşının mali yükünün en büyük kısmının Türkiye hükümetine düşmesi, Türkiye’nin son dönemde ittifaklarına karşı sergilediği yaklaşımının ve geleneksel müttefikleriyle ilişkilerinde benzeri görülmemiş artan gerilimin açık bir sonucudur. Türkiye iç siyaset dokusunun parçalanması da bu duruma yardımcı olmuyor. Tüm bunlar, Türk hükümetinin, özellikle muhalefetin baskısı altında, önümüzdeki yıl gerçekleşecek parlamento ve cumhurbaşkanlığı erken seçimleri için mevcut ittifaklarını düzenlemesi gerekliliğini yaratıyor.

هل أعجبك المحتوى وتريد المزيد منه يصل إلى صندوق بريدك الإلكتروني بشكلٍ دوري؟
انضم إلى قائمة من يقدّرون محتوى الحل نت واشترك بنشرتنا البريدية.