Amerika’nın Afganistan’dan çekilmesiyle beraber yaşanan tartışmaların ardından, bu çekilmenin neden ve sonuçları ve bu adımın Amerika’nın belli bir stratejisinin parçası olup olmadığına dair konu gündem oldu. Ortaya konan sorular çekilen ABD’ye ve kendisiyle ittifakta bulunanlara bir kınama anlamına gelir mi? Veya yaşanan durum dünyada hangi ülke olursa olsun yerel bir müttefik ile büyük bir güç arasında kurulan ittifakın doğal bağlamında mı sayılmaktadır?

Bilindiği üzere diğer büyük güçlerde olduğu gibi, Amerika da kendi hayati çerçevesi içinde gördüğü bölgelere müdahale yapmakta ve bu açıdan bakıldığında 11 Eylül 2001 saldırılarının arkasında ve o dönem iktidarda olan Taliban’ın Bin Ladin liderliğiyle (şimdiki lideri de El-Zevahiri’yi) El-Kaide’yi barındırdığı için Afganistan’a askeri müdahale yaptı. O zamandan  Amerika’nın çekildiği güne kadar Afgan yönetimleri Washington’un yörüngesinde dönüyordu. Bu da Afgan halkına geçtiğimiz son 20 yılda 1989’da Sovyetler çıkarıldıktan sonra ülkeyi yöneten orta çağ zihniyetinden tamamen farklı temeller üzerine ülkeyi inşa etme fırsatı sundu.

Amerika’nın çekilmesinin tarihte emsali olmayan bir olay olduğu tasvir edilmeye çalışıldığına, Amerika ile ittifakta bulunmanın helakle sonuçlandığı ve Amerika müttefiklerinin kaderinin Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref Gani yönetiminin kaderiyle aynı olacağı iddia edildiğine bakılırsa, tarihin bu vizyonu sonuna kadar kanıtlamadığı, çünkü büyük güçlerin her zaman geçici bir süreliğine bazı yerel güçlerle ittifak içinde bulunduğu, sonrasında farklı nedenlerden dolayı kurulan ittifakların sona erdiği görülür.

Bu durum da belirli bir ülkeye özgü değil. Fransa ve Britanya gibi geçmişteki büyük güçler ve sonra ABD ve Sovyetler bir tarafın veya ikisinin amaçları değiştiği için kurduğu bazı ittifaklardan çekildi. Bu da ülkeler, oluşumlar ve yerel güçler arasında ilişkilerde gayet doğal bir konu sayılmakta ve bilindiği gibi uluslararası ilişkilerde ne kalıcı düşmanlık ne de kalıcı ittifaklar var.

Afganistan arenasındaki durumu değerlendirerek varılacak sonuç şu olur; ABD’nin ülkede bulunduğu 20 yıl süresince art arda iktidarda olan Afgan yönetimleri şanlı bir devletin kurulmasında başarısızlığa uğradı, Afgan ordusuna sunulan muazzam desteğe rağmen ABD’nin çekilmesinin ardında Taliban savaşçılarına karşı birkaç saatlik bir direnme sürdürebildi. ABD’nin daha uzun süre kalması bu ciddi soruna çözüm getiremezdi. Yeni gelişen bir yönetim için geçen süre kendi imkanlarına dayanarak ve Batı’nın diplomatik desteğini alarak ayakta durmaya yeterlidir.

Bu geri çekilme, Suriye başta olmak üzere bölgedeki ABD’nin müttefiklerine karşı kampanya sürdürmek konusunda birçok gücün ve kendisine bağlı teorisyenlerin iştahını açtı. Suriye’nin kuzey ve doğusundan ABD’nin geri çekilmesine, kalan günleri sayarak Özerk yönetim tarafından yönetilen bölgeleri yok etme kampanyasına hazırlık yapılıyor ve bu analizin taraftarlığını yapanlar hazır açılmış bir kapıdan girecek gibi davranmakta.

Açıkça görüldüğü gibi Özerk Yönetimin ABD’ye olan nerdeyse şüphesiz güveni ve bu bölgelerin Özerk Yönetimin ellinde kalmasının tek nedeni olarak ABD tarafından sunulan destekten bahseden analiz doğrudur. Ancak gerçeğin diğer yüzüne bakıldığında Suriye arenasında diğer ana güçlerin aynı koşullara mahkûm oldukları anlaşılıyor.

Şam yönetimi nerdeyse tamamen Rus ve İran müttefiklerine bağımlı, hangisi olursa olsun bu tarafın geri çekilmesi Suriye yönetimi ve aynı zamanda hükmettiği bölgelerde yaşayanlar için korkunç sıkıntılar getirebilir. Suriye-Türkiye sınır şeridinin çoğunu kontrol eden Türkiye yanlısı muhalefet güçleri için de aynı durum geçerlidir ve zaten Halep ile İdlib kırsalında defalarca yaşanan bir durumdur bu.

Her halükârda, Afganistan’dan ABD’nin çekilmesi belirli koşullar içerisinde gerçekleşti ve bu karar iki yıl önce alınmıştı, bu da Suriye’deki durum için şu an geçerli değil. Bu sonuca varmaya yönlendiren nedenler; ABD’nin askeri liderlerinin açıklamalarında vurgulanan tutumlar ve en son Merkez Kuvvetler Komutanı General Kenneth McKenzie ve ABD’nin Ortadoğu’dan Sorumlu Birinci Dışişleri Bakan Yardımcısı Joey Hood’un bölgeye yaptıkları ziyaretlerdir. Ziyaret sırasında yapılan açıklamalarda bölgede ABD güçlerinin kalması, ‘’ Irak ve Suriye’nin Afganistan olmadığı ve IŞİD’i tamamen yenmesine kadar (bunun da uzun süreli bir misyon olduğu) SDG ile ittifakın devam ettirileceği vurgulanmış konulardı.

Ancak unutulmaması gereken şudur; ABD’nin bu tutumları kendi güçlerinin Suriye’de sonsuza kadar kalacağı anlamına gelmez. Bu yönde birkaç açıklamaya göre tüm yabancı orduların Suriye toprağından çekileceği gün gelecek elbette. O zamana kadar Özerk yönetim Amerika’nın çekilmesinden sonraki güne hazır olmalı, mevcut projesini korumak adına ellinden geleninin en iyisini yapmalı ve Amerika varlığının sonsuza dek olmayacağını idrak etmelidir. Çünkü Suriye halkının kendi toprağında tek başına kalacağı gün gelecek, geri çekilmesinden dolayı Amerika’yı suçlamak faydasız kalacak ve halkın kendisi çözümün kaynağı olacağı yerde, soruna dahil olacak.


هل أعجبك المحتوى وتريد المزيد منه يصل إلى صندوق بريدك الإلكتروني بشكلٍ دوري؟
انضم إلى قائمة من يقدّرون محتوى الحل نت واشترك بنشرتنا البريدية.