Suriye devriminin dayandığı taleplerin haklı olmasına, halk düzeyinde yüz binlerce insandan oluşan gösteri ve protestoların sokaklara dökülmesine, bu protestoların içinde subaylar, liderler, üst düzeyde yetkililer, bakanlar, parlamenterler gibi devletin askeri ve güvenlik görevlilerinin bulunmasına ve bu devrime duyulan büyük küresel sempatiye rağmen, Suriyelilerin çoğu devrimin fiyasko ile sonuçlanmasının nedenlerine dair sorular sormaktalar.
Uluslararası düzeyde, devrimin gördüğü savunuculuk, içerdeki savunuculuktan az sayılmazdı. Dolasıyla aralarında ABD, Birleşik Krallık, Arap ülkelerinin çoğu ve Fransa gibi ağırlığı olan büyük güçler tarafından Suriye Halkının Dostları grubu oluşturuldu.

Sahneye yaklaşıp ‘’önde gelen muhalefet’’ in başarısızlığının bazı nedenlerini analiz etmeye çalışacağız. İşaret etmeye değer ki muhalefeti bu şekilde adlandırma nedeni, devrimin fitilini ateşleyen, özgürlük ve haysiyet isteklerine el koyulduktan sonra arka sıralara çekilen halk muhalefetinden ayırmaktır. Önde gelen muhalefet halkın arzularını kullanan, protesto dalgası ve genel anlamda devrimin sırtına binen, Müslüman Kardeşler örgütünün kalıntıları, bazı solcular, milliyetçiler ve birçok kesimden oluşan muhalefettir. Söz konusu bu iki tür muhalefetin aynı bağlamda görülmesi bize göre büyük bir adaletsizliktir, dolasıyla bu ayrıntıyı aydınlatmaya ihtiyaç duyuldu.

Bu vizyona dayanarak fiyaskonun nedenleri iki gruba ayrılır; iç ve dış faktörler. Bu faktörler de sıkı şekilde önde gelen muhalefet ve halk hareketini kullanarak dayatmaya çalıştığı gündemleriyle bağlantılıdır. Gündemleri de devletin adı, bayrağı, milli marşı, ekonominin şekliyle başlayarak kültürel kimliği, uluslararası ve bölgesel ittifakların biçimine kadar uzanan bir listedir.

Söz konusu bu temel dönüşüm başka boyutlara vardı ve vizyon daha açık ve net hale geldi. İç düzeyde başlangıçta halk hareketiyle tanımlanmaya çalışılmasına rağmen bazı belli akımlar yüzeye çıkmaya başladı. İlk çatlak ve bölünmeler İslami akımın tüm çeşitliliğiyle görüldü, ancak en belirgin olanı muhalefet kuruluşlarını direkt veya dolaylı kendi karakteri ile eşitlemeye çalışan Müslüman Kardeşler hareketiydi. Ve baştan Suriye’yi tüm Suriyelilerin vatanı olduğu algısını devrimin ilkelerinden silmek istediler. Bilindiği üzere bu örgüt sınır ötesi bir örgüttür yani Suriye ulusal kimliğine asla itibar etmeyen, Suriye Cumhuriyeti veya Suriye Arap Cumhuriyeti kavramını tanımlamayan bir örgüttür. İran İslam Cumhuriyeti yolunda ilerleyen, medeniyete ve laikliğe yer vermeyen bir Suriye istediler.

Bu da derin çatlakların ilkiydi çünkü tam bu noktada birçok Suriyeli uzaklaştırıldı. Milliyetçilik açısından Kürtler, mezhep ve din açısından Alevi, Dürzi ve Hristiyanlar. Bunlarla beraber solcu ve laikleri de unutmamalıyız. Tabi ki solcu ve laikler dediğimizde İslamcıların plan ve projeleriyle tanımlanmaya çalışılan bazı muhalif kişilerden değil, solculuk ve laikliğin fikir ve ilkelerini taşıyan geniş popüler kesimlerden bahsediyoruz. Ve bu fikri benimseyen insanlar, Suriye halkının tüm bileşenleri içinde bulunmaktadır, yaklaşık oranlarla olsa bile bu rakamları sergileyebiliriz; Kürtlerin %15’i, Hristiyanların %10’u, Alevilerin%8’i ve Dürzilerin %3’ü.

Suriye’de böyle çeşitli bir tablo bulunduğundan, Müslüman Kardeşler kendi projesini Suriye halkına ve devrimine dayatmak için Türkiye ve bazı Körfez ülkeleri gibi dış güçlere sığınmaya yöneldi. Şu detaya dikkat etmek gerekiyor ki Müslüman Kardeşlerin rejim ile anlaşma yapma ve onunla belli oranlarda iktidarı paylaşma sorunu yoktu. Sanırım devrimin üstünden on yıl geçmesine rağmen bu bağlamda örgütün yaklaşım tarzında hiçbir değişiklik yaşanmadı. Çünkü bazı tavizleri vermeye en hazırlıklı olan taraf rejimdir. Bunun da kanıtı devrim alevlendiğinden uzun süre sonra rejim ile Müslüman Kardeşler arasında olan Türk arabuluculuğudur.

Bahsettiğimiz birinci faktör kadar önemli olan ‘’ devrimi askerileştirmek ve askerileştirmeyi mezhepleştirmek’’ faktörü de var. Askerileştirmeden dolayı Suriyeli protestocular ve aktivistlerin ilk öncülerinin inandıkları barışçıl yoldan çıkarılan devrim, diğer yanda bu askerileştirmenin mezhepleştirilmesiyle çarpıtıldı. Örneğin; rejim ordusundan kaçan Alevi, Dürzi, İsmaili ve mürşidi olan askerlerin rütbelerine önem vermeden reddedilmesidir.
Bununla beraber önde gelen muhalefet gelecekle ilgili veya alternatif bir program sunmadı. Dolasıyla beklenen değişiklikten sonraki sahnenin detayları belirsiz kaldı ve bu belirsizlik bilinçli şekilde yürütüldü. Bu durumdan mütevellit bulanıklık millette umutsuzluğa yol açtı.

Dış faktörlere ve dış dünyayla ilişki kurma konusuna dönülürse, durumun daha iyi olmadığı kolayca fark edilir. Önde gelen muhalefet tarafından, devrimle, hedeflerle ve gelecekteki sahneyle ilgili olumlu bir vizyon sunulmadı. Dost ülkelerle iyi ilişki kurma ve gerekli dış desteği bulmak için çalışmak yerine bazı bölgesel ve uluslararası ülkelerle düşmanlık içinde bulundu.

Önde gelen muhalefetin düşmanlık kurduğu ülkelerin en baştan geleni Rusya Federasyonuydu. Tabi ki biz burada Rusya’nın olumsuz ve kınanmış rolünü kesinlikle savunmuyoruz. Ancak Rusya’nın çıkarları dikkate alınmalıdır. Çünkü Rusya’nın Suriye ile önce askeri, sonra da ekonomik ve kültürel olarak tarihi stratejik çıkarları vardır. Rusya her koşulda Akdeniz’in ılık suyundan vazgeçemez, bunun nedeni Rusya’yı çevreleyen, gemileri, denizaltıları, askeri ve ticari deniz kuvvetleri için bir rota oluşturan denizlerin yılın çoğu zamanında donmuş olarak kaldığıdır ve yıl boyunca tek kullanılabilir çıkış Akdeniz ve boğazdır. Soğuk Savaş döneminde iki ana kutup ve onların askeri kolları Varşova paktı ve NATO arasında, belirgin şekilde ortaya çıkan Türkiye ve Rusya arasındaki tarihsel düşmanlığa rağmen Türkiye Rusya’nın denizciliğine sularını kapatmaya cesaret edemedi, çünkü böyle bir hareket savaşın kaçınılmaz olduğu anlamına geliyor.

Ancak ironik bir şekilde, Suriye’deki önde gelen muhalefet Tartus limanının kapatıldığını açıkça duyurdu ve Rusya’ya olumsuz mesajlar vermeye başladı. Yapılan bu hareket Rusların daha önemli ve büyük bir rol almalarına ve nüfuzlarını Tartus ötesine genişletmeye yol açtı ki günümüzde hemen hemen Suriye coğrafyasını tamamen kontrolüne almayı başardı. Ek olarak bölgesel mutlak bağımlılık ilişkileri kuruldu, Türkiye ile mesela. Bu ilişki hiçbir zaman normal bir komşuluk ilişkisi düzeyine gelmedi, ancak Suriye’nin ulusal özelliğine itibar etmeden mutlak bağımlılıkla tasarlanıp şekillendirilmiştir. Türkiye’nin Suriye iç ve dışındaki amaçlarına ayak uyduran bir politika çizildi, Suriyelilerin umut ve çıkarlarına değer vermeden, birçoğu Türkiye’nin yaptığı savaşlara ve gündemlerine yakıt oldu.

Sonuç olarak, Suriyelilerin inisiyatifi geri kazanmak ve önde gelen muhalefetin vesayetinden kurtularak kendi kaderini çizmek hakkını elde etmesi için çok fazla zamana ve çalışmaya ihtiyaç vardır. Tüm halkı refah, barış, adalet ve özgürlükle yaşayan bir ülke inşa etmek için barışçıl araç ve yöntemler tercih edilmelidir. Bu noktaya gelmek ve istikrarlı bir ortam yaratmak için, Suriye sahasında çatışan yerel ve dış güçler arasında bir anlaşmaya varmak, savaştan yorulan milletin nefes alma fırsatı olması adına gereklidir.

هل أعجبك المحتوى وتريد المزيد منه يصل إلى صندوق بريدك الإلكتروني بشكلٍ دوري؟
انضم إلى قائمة من يقدّرون محتوى الحل نت واشترك بنشرتنا البريدية.